KİTAP DOKTORU

Kitap çıkarmak isteyen her yazarın editöre ihtiyacı vardır. Kitapları milyonlarca satan şöhretli yazarların da ilk kez kitap çıkartacak olan yazarların da? Her metinde az ya da çok anlatım bozuklukları, gramer yanlışlığı, kurgu hataları; duvar diplerinden yükselen arsız bitkiler gibi boy atar. Metinlerle duygusal bir bağ kurulduğu için her yazılan doğası gereği yazarı için mukaddes bir hale bürünür ve kusurlu tarafları görmek zorlaşır.

 

Kitap, yazarın imzasını taşır ve okurun karşısına çıkar. O dakikadan sonra artık hataları görmenin, eksiklikleri fark etmenin anlamı yoktur. Editöryel çalışması kötü bir kitap okurun gözünde amatörlük hissi uyandırır ve yazara duyulan saygı sarsılır. Dünyaca ünlü yazar Jorge Luis Borges; Edebiyat bir laf salatası değildir” der. Bizce de son derece isabetli olan bu söz her edebiyatçının kulağına küpe olması gerekecek kadar önemlidir. Gereksiz diyaloglar, uzun anlatımlar, mekanik kelimeler, aynı deyim ve kelime üzerindeki yoğun kullanımlar metni boğar, okuru yorar. Sürükleyicilik kesintiye uğrar.

Editörlük çalışması noktayı virgülü düzeltmek demek değildir. Çok daha derin bir olgudur. Yazarlarımızdan Uğur Ziya Şimşek lise ve üniversitelerde “Yaratıcı Yazarlık Teknikleri” üzerine seminerler vermekte ve yazar adaylarına önemli bilgiler sunmaktadır. Şimdi bu seminerlerde kullandığı güzel bir örneği sunuyoruz.

 

BALİNA HİKÂYESİ

 

Bir balıkçı garip bir balık yakalayıp temizlemesi için karısına vermişti. Kadın işini bitirdikten sonra ellerini denizde yıkadı. Birden suyun içinden bir Katil balina çıktı ve kadını suya çekti. Katil balina balıkçının karısını denizin dibindeki evine götürdü ve kadın burada köle olarak çalışmaya başladı.

Balıkçı, köpekbalığının yardımıyla katil balinayı denizin dibindeki evine kadar izledi. Köpekbalığı burada bir hileye başvurup katil balinanın evinin ışığını söndürdü ve balıkçının karısını kurtardı. Eğer Balina Hikâyesi’ndeki kurgu aksaklıklarını eksiksiz bir şekilde buluyorsanız bu işi biliyorsunuz demektir. Ancak bu kadar belirgin hataların olduğu bir hikâyede dahi eksiklikler gözünüze çarpmıyorsa o zaman bir sorun var. Demek ki aynı hataları siz de yapabilirsiniz. Bu yazıyı verdiğimizde ve hataları bulun dediğimizde yazar adayı arkadaşlarımız genelde bir balinanın insan kaçırmasının saçmalığından veya köpekbalığı ile insan nasıl olur da konuşur anlaşır, balinanın evi mi olur, olsa da elektrik mi olur gibi kısımları sorguladılar. Bu kısımlar hikâyenin belki de hatasız tek kısmı. Gerçeküstü olguları hata olarak değerlendiremeyiz. Bir balina gerçek hayatta kadın kaçırmaz, evi olmaz, hele ki elektrik tesisatı hiç olmaz. Ancak öyküde olur. Kargalar konuşur, hayaletler hastalanır, uzaylılar basar, ölüler dirilir? Öyküde, romanda her şey olur. Dolayısıyla bu hikâyedeki mantıksız kısım balinanın kadın kaçırması ya da evinde elektrik olması değil. Mantıksız olan yerler bu gerçeküstü öyküde neden, nasıl, niçin sorularının yanıtının olmaması. Balina kadını kaçırdı. Neden? Öyküye bakıyoruz bir yanıt yok. Acaba balıkçının yakaladığı garip balık balinanın yavrusu muydu? Acaba kadın ellerini denizde yıkarken balina kokuyu mu aldı? Acaba balıkçı daha önce balinaya bir kötülük yapmıştı da balina da intikam mı almak istedi? Gördüğünüz gibi birçok soru üretebiliriz ancak yanıt yok. Kurgunun sağlam olması için iğne ucu kadar bile açık nokta kalmaması gerekir. Sorularımıza devam edelim. Hikâyeye baktığımızda önemli bir nokta daha görüyoruz. Balıkçı, köpekbalığının yardımıyla katil balinayı izliyor. Peki Neden? Köpekbalığı neden balıkçıya yardım ediyor? Öyle ya! Bu tehlikeli bir iş olsa gerek. Balinanın evini basmanın bir riski var. Köpekbalığı bu riske neden katlanıyor? Acaba daha önce katil balina ona bir kötülük mü yaptı? Yoksa balıkçı ona daha önce bir iyilik yaptı da minnet borcu mu var? Gördüğünüz gibi bu noktada da bir belirsizlik var. Okur bir öyküyü veya bir romanı okumaya başladığında aklında “Neden? Niçin? Nasıl?” soruları ardı ardına belirir. Metnin devamında ya da sonunda bu soruların hepsi yanıtlanmış olmalıdır. Yoksa okur kitabı beğenmez. Diyeceksiniz ki; “Yahu insanlar bu kadar bilinçli mi kitap okuyor?” İşte bunu söylerseniz şunu da bilin ki birincisi; “Evet, çok bilinçli kitap okuyanlar var.” İkincisi de okur bilinçli olarak kitaptaki hataları tek tek bulamasa bile kitabın sonuna geldiği zaman zihnindeki sorular yanıtlanmamışsa psikoloji olarak o kitabı beğenmez. Her yazar karşısındaki okurun en az kendisi kadar zeki olduğunu düşünerek çalışmalıdır. Okurun zekâsını hafife almak bir yazarın yapacağı en vahim hatalardan biridir. Kurgu sağlamlığı konusunda yayınevimizin kitaplarıyla ne kadar övünsek azdır. Özellikle Cin Tarikatı-Cumhuriyet Muhafızları ve Fener Işığında Aşk isimli eserleri, yazmaya gönül vermiş ve bu işi öğrenmek isteyen arkadaşlara tavsiye ediyoruz. Bu iki kitapta çok fazla karakter ve iç içe geçmiş üç dört tane ayrı hikâye olmasına rağmen (uygulanması en zor ve ustalık isteyen tekniklerden biridir) hata yok denecek kadar azdır. Bu hem yazarın zekâsını hem de ona yardımcı olan editörlerin başarısı gösterir. Zaten bu iş bir ekip işidir, tek başına olmaz. Şimdi bu iki romanı alın ve okuyun, okurken sürekli soru sorun. Her iki çalışmanın da sorularınızı eksiksiz biçimde yanıtladığını göreceksiniz. Unutmayın okur sizin çalışmanızı da aynı acımasızlıkla okuyacak ve ardı ardına soru soracak, yanıt bekleyecektir. Editöryel çalışmadaki en önemli hususlardan biri de gereksiz paragrafların, cümlelerin, kelimelerin tespitidir. Birçok okur neyin gerekli neyin gereksiz olduğunu fark edemeyebilir. Ancak fark edenler de muhakkak olacaktır ve gereksiz cümleleriniz hatta kelimeleriniz dahi sorgulanacaktır, hesabı sorulacaktır. Tolstoy, Dostoyevski, Hemingway, Turgenyev gibi yazarların şöhretleri son derece haklıdır. Çünkü onların eserlerinde tek bir cümleyi dahi çıkarsanız bir mozaikten çıkarılmış taş gibi geride kör bir boşluk kalır. Dolayısıyla bir yazarın eserini oluştururken editörün de incelerken dikkat etmesi gereken en önemli hususlardan biri gereksiz anlatımların olmamasıdır. Bu işe yeni başlayan yazarların da büyük yazarların da iyi bir editör kadrosuna ihtiyacı olduğunu söylemiştik. Şimdi yazarlarımızdan Uğur Ziya Şimşek´in dünyanın en prestijli yazarlarından Orhan Pamuk´un İletişim Yayınları´ndan yayınlanan Kar isimli romanındaki küçük bir hatayı ele alışını inceleyelim. Evet söz Uğur Ziya Şimşek´te: Benim de sık sık düştüğüm bir hatanın üstat seviyesindeki bir yazar tarafından da yapıldığını görmek içimdeki yangına su serpiyor. Kar romanından bir alıntı? "Kızın öğleden sonra Atatürk Mahallesi´nde, karla kaplı iğde ağaçlarının altında bir bahçede (onları evlerine almamışlardı) sigara içerek Ka´nın konuştuğu dayısı, yeğeninin iki yıl önce gelin gittiği Batman´da sabahtan akşama kadar ev işi yaptığını, çocuğu olmuyor diye kayınvalidesi tarafından sürekli azarlandığını Ka´ya anlatmış ama bunların yeterli intihar nedeni olmadığını, kızın bu fikri bütün kadınların kendini öldürdüğü Batman´da kaptığını hele burada Kars´ta ailesinin yanındayken merhumenin çok mutlu gözüktüğünü bu yüzden tam Batman’a döneceği sabah başucunda iki kutu uyku hapı aldığı yazılı bir mektupla yatakta ölüsünü bulmalarının kendilerini çok şaşırttığını anlatmıştı. Bu paragrafta gazeteci Ka, intihar eden bir kızın dayısı ile konuşuyor. Öncelikle tek bir cümleden oluşan bu paragraf okurun karşısına bir duvar gibi çıkıyor. Çok uzun ve içinde birçok olayı barındırdığı için karmaşık. Cümlenin öznesi ´kız´ gibi görünüyor, okumaya başladığınızda bunu hissediyorsunuz ancak sona geldiğinizde anlıyorsunuz ki özne ´kız´ değil kızın dayısı. Önemli bir karmaşa var. Bir diğer sorun da kırmızı ile yazdığım “…bütün kadınların kendini öldürdüğü Batman´da” diyen kısım. Burada Orhan Pamuk Batman´daki intihar oranlarının yüksekliğine değinmiş ancak hatalı. ´Pek çok kadının´, ´Birçok kadının´, ´Yüzlerce kadının´, ´Neredeyse tüm kadınların´ dese olur ancak bütün kadınların dediği zaman sanki Batman´da kadın cinsinden hiç kimse kalmamış gibi bir durum ortaya çıkıyor. Elbette ben üstadın ne demek istediğini anlıyorum ancak yukarıda örneklerini verdiğim daha doğru anlatımlar varken ne diye hatalı bir yol izleyelim ki? Bir diğer sıkıntı da Kars´ta kelimesinde dikkat ederseniz Kars´ta demeden önce ´burada´ diyor. Okur o diyalogun Kars´ta geçtiğini romanın o ana kadarki anlatımından dolayı gayet iyi biliyor. Kars´tan sonra da ´ailesinin yanındayken´ diyor. Okur romanın o ana kadarki anlatılışından dolayı kızın ailesinin Kars´ta olduğunu yine biliyor. Görüldüğü gibi hem ´burada´ denmiş hem de ´ailesinin yanında´ denilerek zaten bahsedilen yerin Kars olduğu okurun gözünde, zihninde canlandırılmış. Tüm bunlar varken bir daha “Kars´ta” demenin bence gereği yok. Eleştirdiğim bir nokta da yine kırmızı ile yazdığım ´merhumenin´ kısmı. Virgülden sonra ´kızın bu fikri´ diyen kısma dikkat edelim. Zaten çok uzun bir cümlede virgül kullanıp ´kızın´ diye bir kanal açmışız ve o kanalda anlatılanların kızla ilgili olduğu okur tarafından biliniyor. Diğer kelimeler de bunu destekliyor. Örneğin ´ailesinin yanındayken´ diyen kısma dikkat edin. Yanındayken, kim? Kız? Yani cümlenin gidişatının kızla ilgili olduğu birçok defa belirtilmiş tüm bunların yanında bir de ´merhumenin´ denmiş. Denmese olur muydu? Evet, olurdu. Cümle anlam kaybeder miydi? Hayır etmezdi. O halde demek ki kelime fazla. Zaten akıcılığı da bozuyor. Tam hızımızı almış giderken tekerin önüne taş koyuyor. Tabii bunları yazarken Kar romanını çok beğendiğimi ve Orhan Pamuk´un yazarlık gücüne büyük saygı duyduğumu da belirmek isterim. (Orhan Pamuk´un Kar isimli eseriyle ilgili bu inceleme yazısı Uğur Ziya Şimşek tarafından yapılmıştır ve makaleye dâhil edilmiştir.) Evet gördüğünüz gibi genç yazarımız Uğur Ziya Şimşek, dünyaca başarısı kabul edilmiş ve Nobel ödülü ile taçlandırılmış büyük yazarımızın bir cümlesinden oldukça sorunlu kısımlar çıkardı. İşte editörlük budur. Yazar hata yapar. Kendine engel olamaz. O anki psikolojisi hata üretmeye meyilli olabilir. Ama editör o eseri kendi yazmadığı için daha farklı bir gözle okuyacaktır. Yine sıcağı sıcağına örnek vermek gerekirse, bu zor metindeki ince hataları gören ve kaleme alan Uğur Ziya Şimşek’in eserlerini incelediğimizde (onun da editöryel çalışmasını biz yapıyoruz) Orhan Pamuk´un hatalarına nazaran çok daha belirgin hatalar görüyoruz ve kendisiyle paylaşarak düzeltiyoruz. Dediğimiz gibi her yazar hata yapar. Önemli olan zamanla büyük hatalar yapmamaya başlamak ve iyi editörlerle çalışmaktır. Şimdi TRT´den bir örnek verelim: "Adını günümüzde başarıyla duyuran bu başarılı grup..." Evet, bir müzik programındaki bir cümle… Hatalı değil. Bozukluk yok. Ancak fazla kelime var. Unutmayalım, edebiyat bir laf salatası değildir. Kısacık bir cümlede grubun başarılı olduğu iki defa söyleniyor. Buna gerek yok. İlle de grubun şaşası üzerinde vurgu yapmak istiyorsak faklı bir kelime kullanıp metni rahatlatabiliriz. Şöyle olabilir: ´Adını günden güne daha çok duyduğumuz bu başarılı grup...´ Gördüğünüz gibi metin rahatladı. Fazla kelime kullanmak, fazla cümle kullanmak, gereksiz paragraflar ve manasız ayrıntılar, romana hiçbir şey katmayan diyaloglar günümüz yazarlarının özellikle de bu işe yeni başlayanların en büyük eksisi. Bir yazarın ve onun eserini inceleyen editörün dikkat etmesi gereken çok önemli noktalardan biri de anlatım biçimidir. Savaş ve Barış (TOLSTOY) komedi havasında yazılamayacağı gibi Susam Sokağı da ciddi bir havada anlatılamaz. Her eserin, yapısına uygun bir anlatım tekniği olmalıdır. Yazarın gözünden kaçan noktaları editör tamamlamalıdır.

 

Referanslarımız