Rüyaların büyüsü bizi hep
şaşırtmıştır. Bu şaşkınlığı üzerimizden atmak için çalışıp şu noktaya ulaştık:
Rüya geçmiş yaşantıların birikip taşması ile oluşuyor. Bu bir nevi geçmişi bir
kez daha ama başka geçmişlerle bir arada yaşamaya benziyor. Bu mantıkla şöyle
bir sonuç ortaya çıkıyor: Görmediğini rüyanda göremezsin. Rüyanda gördüğümüz
her şeyi daha önce görmek zorundayız. Bu mantığa karşı çıkmamakla beraber eksik
olduğunu belirtip yeni bir fikir eklemek amacındayız. Rüya elbette deneyimlerin
depolanması ile oluşur. Ancak burada insan pasif değildir. İnsan her an düşünce
halindedir. Düşünürken de bilinçaltına başvuruyor. Gündelik hayatta bunu sık
sık yaptığımızı düşünüyoruz. Hangi düşüncemizin geçmişten bağı kopuk olabilir
ki? Tecrübe geçmiş değil midir? O zaman rüyaya şöyle bakabiliriz: Geçmişin ve
geleceğin aynı anda düşünüldüğü yoğun trans hali. Bu trans öyle yoğundur ki
kişi; düşünen değil düşüncede beliren olur. Düşüncesinin kaynağı olduğunu,
düşüncenin içinde unutur.