Mehmet BOYBEYİ

İT ALİ´NİN KIZI

Ceylan nefes nefese:

“Çadırın etrafında papatya çiçeği komadım kopardım. Papatya falına baktım. Gelecek gelmeyecek diye koparıyordum çiçekleri. Babama durmadan kahve pişirdim. Kahve falına bakmak için. Havaya para attım yazı mı tura mı diye. “Yazı” gelirse gelecek diyordum. “Tura” gelirse gelmeyecek diyordum. Köpekler uçan kuşlara da havlasa çadırdan dışarıya fırlıyordum Cemo mu geldi diye. Çalıların, çiçeklerin etrafında kelebek kovaladım. Eteğim çalılara takılıp yırtıldı. Diz çöktüm uğur böcekleri topladım. Omuzlarıma parmak uçlarıma koyup uçurdum. Uğur getirsinler diye. Turnalara da el salladım. Sana selamımı getirsinler diye. Köpekleri de fazladan yemledim. Sen gelirsen bana müjdelesinler diye. Babam “Kızım sana n’oluyo?” dediğinde boynuna sarılıyordum. Sana güzel kokmak için gördüğüm her otu, her çiçeği kokladım. Güzel kokanları kendime sürdüm. Boynuma, yüzüme, saçlarıma sürdüm.” Ceylan “Göğüslerime, bacaklarıma da sürdüm.” diyecekti utancından diyemedi. Çadırların deri koktuğunu biliyordu. Koyun, keçi postu toplayıp elek yapıyorlardı. Kendisi alışıktı ama Cemo alışık değildi. Cemo, Ceylan’ın sevincini nefes alışverişinden anlıyordu. Konuşurken de ayakları üzerinde duramıyordu. Heyecanı ayak parmaklarına da geçmişti. Bacakları ara ara titriyordu. Cemo çaresiz, avucuyla Ceylan’ın ağzını kapattı. Konuşamayınca gözleri fırlayacak kadar açıldı. Cemo öbür eliyle saçlarını okşayınca Ceylan başını Cemo’nun omzuna bıraktı. Hıçkırırken göbeği Cemo’nun göbeğinde trampet çalıyordu. Kendine geldiğinde başını kaldırdı. Gözleri buğuluydu. Gözyaşları yanaklarından aşağı sızmış, dudaklarını ıslatmıştı.