Mehmet Çalık TOZBEY

BİR DAMLA SU

Ağlamaktan helalleşemiyordum.

Hele babamı orada bırakmak,

Bana öylesine acı veriyordu ki…

Altı yıla yakın koyun koyuna yatmış,

Acıda, kederde hep bir olmuş, var olmuştuk.

Biz sadece bir evlat-baba değil,

Bundan öte bir bağ kurmuştuk aramızda…

O koca yürekli babamı, dostumu, arkadaşımı, kader ortağımı, velhasıl her şeyimi,

Orada bırakıp gitmek içimden gelmiyordu…

 

Elimde değil, özlerim ben,

Son telefon görüşmemizde

Ağlamaklı sesiyle “Seni çok özledim, gel!” diyen

O mangal yürekli babamı…

Deli dolu, açık yürekli, içi dışı bir, hem özüne, hem sözüne, hem yumruğuna mert,

Allah’tan başkasına eyvallah etmeyen,

Mazlumun koruyucusu, kollayıcısı, zalimin düşmanı,

Cömert, sofrası herkese açık, gözü gönlü tok, misafir aşığı…

 

       Ah be evlat ah, bu millet ne acılar çekti, bilir misin?

Yemen’den Çanakkale’ye içte ve dışta savaşa gidenler,

Gidip geri dönemeyenler,

Dönenlerden bıraktıklarını bulamayanların

Acı hikâyeleriyle doludur…

 

Vatanı ve namusu için savaşan birinin,

Vatana ihanetten yargılanmasının

Ne demek olduğunu bilir misin?

Acısı hâlâ içimi yakar evlat…

 

Kar tüm şiddetiyle bastırmış, tipiden göz gözü görmüyordu.

Bir anda etrafımızı aç kurtlar sarıp sarmaladı.

Atın yuları elimden kayınca, kala kaldık kurtlar arasında…