Ali Naki DERKUNT

ALİ NAKİ DERKUNT´TAN TÜRK SANAT MÜZİĞİ KÜLLİYATI (El Yazması)

ALBAY ALİ NÂKİ DERKUNT

 ALİ NÂKİ DERKUNT 1906 (1324) yılında Üsküdar´ın Uncular sokağında dünyaya gelmiştir. Babası sarayda ibrikçibaşı olan Nâki Bey, 28 Nisan 1931 tarihinde Kara Harp Okulu´ndan mezun olduktan sonra piyade asteğmeni olarak Piyade Atış Okulu´na ve teğmen rütbesi ile de kıtaya katılmıştır. Teğmen rütbesinde harita sınıfına geçmiş ve 29.11.1934 tarihinde Harita Genel Müdürlüğü´ne intisâb etmiştir.
 

On beş sene Topoğraf Şubesi´nde Ekip Subayı ve Ekip Komutanlıkları´nda çalışarak kıymetli eserler meydana getirmiştir.
 1949-1951 yılları arasında VII. Kolordu III. Şube´de 1951´de Genelkurmay İstihkâm Dairesi Şube Müdürlüğü’nde görev almış, daha sonra Genel Müdürlük  XIV. Şube´ye atanmıştır. Bir süre teftiş kurulunda çalıştıktan sonra eski görevine dönerek ekip komutanı olarak arazi görevine çıkmıştır.
 Babası sarayda ibrikçibaşı olan Nâki Bey, Üsküdar Sultânîsi´nin altıncı sınıfında iken ilk musiki dersini  İzzettin Servet Bey´den alafranga keman dersleri alarak  başlamıştır. Musikiye hevesi ve bağlılığı ile birlikte Şark Mûsîkisi Cemiyeti üyelerinden Sîne Kemane Nuri Duyguer´den keman dersleri almaya devam etmiştir. Görev için çıktığı Anadolu´da kısa sürelerde de olsa hemen hemen her şehirde görev aldı ve duygularını aktardığı notaların altlarına  görev yerinden  bazı notlar bıraktı.1949 senesinde Diyarbakır´dan  Mûsiki Dergisi´ne gönderdiği biyografi yazısından kendisi hakkında bilgi edinme fırsatı bulup, halen sağ olan bir çocuğu M.Hakkı Derkunt Bey´e ulaşma fırsatı buldum. Kendisinin Mûsiki Dergisi´nde yayınlanmış birkaç eseri vardır.
 Zaman zaman döndüğü Üsküdar´da, Musiki Cemiyeti´nde Emin Bey, Necati Tokyay ile birlikte özel vakitler geçirmiştir. Hemen her hafta Ankara´daki evinde dönemin önde gelen müzisyenleri ile düzenli musiki toplantıları düzenlemiştir. Hem arkadaş hem de hoca olarak kabul ettiği H. Hüsnü Çatalca ile meşkler yapmıştır. 1931 senesinde Sîne Kemane Nuri Bey ve bütün talebeleri ile birlikte Süreyye salonunda rast ve şehnaz makamlarından oluşan konser vermişlerdir. Bunun peşinden H. Hüsnü Çatalca ile birlikte Çanakkale ´de bunu takip eden birkaç konser daha vermişlerdir. Vazife aldığı her görev yerine kemanı ile giden Nâki Bey´in adına az rastlama sebebimiz belki de, İstanbul´da çok sık bulunmaması ve  düzenli musikinin içinde yer almamasıdır. Kendi yazılarında okuduğum şikâyet ve sitemler ise, kendi seyahatlerinden değil, Türk musikisinin  gizli ve saklı yapılıyor gibi olmasındandır. Kendisi musikimize getirilen yasaklardan, albay  rütbesinde olmasına rağmen çok rahatsızlık duymuştur. Tanburacı Osman Pehlivan´ın halk ezgilerini  radyoda ilk defa ve çalıp söylemesi ile ilgili memnuniyetini belirtmiş ve Türk Mûsikisi´nin kaderinin inşallah daha iyi yerlere gideceğini dile getirmiştir.
 Üç çocuğu olan Nâki Bey´in musiki aşkı çocukları ile de devam etmiştir. Büyük kızı Birsen Hanım, komşuları Fahire Fersan´dan kemençe dersleri almıştır. Nâki Bey, ordu mensubu olduğu sürede toplantılarda ve özel günlerde de kemanı ile sahneler  almıştır. Sanatsal birikimini işi gereği sivil hayattan çok askerî alanda sergileyen Nâki Bey hakkındaki bilgiler, kayıt altında değildir. Genelkurmayın kendisine teşekkür yazısında görevlerindeki başarısı ve musiki alanındaki hizmetlerinden dolayı takdire şayan gösterilmiştir. Kendisinin çuvallar içinde saklanmış sayısız nota, güfte defterleri, musiki dergi koleksiyonları, kenarları farelerce kemirilmiş şekilde bir depoda bulunmuştur. İstanbul´un kalabalıklaşmasından şikâyet eden Nâki Bey, emekliliği ile birlikte 1960 senesinde Çanakkale´ye yerleşmiş ve 03.11.1964 senesinde Hakk´ın rahmetine kavuşmuştur. Bizlere bıraktığı bir sabâ şarkısı vardır ki - Biz âleme her lâhza-  çok derin bir mânevî hal ile bestelendiği şüphesizdir. Diğer besteleri, Nihavend makamında  güftesi Fuat Özdemir´e ait olan  Zeynep´in Türküsü, güfte ve bestesi kendisine ait olan Üzme Gel Beni, hicaz makamında güftesi ve bestesi kendisine ait Hayat Tatsız Geliyor Sevgisiz Yaşayana adlı şarkılarıdır.